“Deryaları seninle kesiyor yüzüm, Boğulmuş bir mülteci çocuğunadır harflerim Aklım hiç aksatmadan dokunuyor yaralarıma Ateşe dalar gibi Damar damar keserek, Silindir gibi üstünden ezip geçerek.”
Birikir kaderler Büyür yaranın kovuğunda güller Yırtılır bir bir takvimler Vaktinden erken ölür, Bütün düşsüz kelebekler.
Sené oxto dayé, rıcıyo ro asmen, koyi biyé vırqoşi, na sené dinawa? Seré hardidé weşiya can-u royi, biya hesa verg-u heso. Dereyi derxoney biyé raé olağé dızdo, cendegé cenco biye werdé lüyo khuzo. Dayé seré dinadé di chekuyé hewl né mandé ké toré vaci. Mı zerré xo kerd vıla, hewné xo kerd letey, porré mı bi shıpé, kameci hetra şeker domani berbené. Ni dıré qeseyi mı royé xora qerefit, zerré xora ruchkıt, bıné zoné xodé dard wé. Qemısé cı nebiyo caedé roni. Dayé! Tı delaliya, Tı zelaliya Tı cané Oliya Ez qurban, Dina mı tıya.
“Dağ başlarında çıldıran safkan bir rüzgâr çığlığı bu, Yüreğimi omuzlayan acılar ustalığında Ufukları bekliyorum papatya çiçekleriyle, Yüreğimdeki küllenmiş sevda iffetleriyle... Dehşetler anımsayan aklımda bir tek aşka yer kalmış Can yorgunluğuma hançerler çeken muazzam eller gerçekliği Gül kokuları üfleyen hayal güzelliği aklıma Damla damla ter gibi dökülüyor bütün güzel yüzler Köksüz günlere, Köklü çiçekler ekiyorum kalbimle. Unuttum bütün zor zamanların ölüm korkusunu Usul bir azap sızısı vurunca yüreğime Aşka uyarladım sevinç saatlerinin kurgusunu.”
Tenhaydı Yalnızlıktan yoksul, yoksuldan fazla yalnızdık Yanan gecelerimize ateş serpiyordu rüzgar... Ben ve Annem Yaralarım oy Yaralarım anne, Kaderin bulanık denizlerinde tuz yemiş Sızım sızım, kan kızılı...