Romancı, geçmişe tarihçiler gibi bakmaz; geçmişin içinde yalnızca tarihler, sayılar ve adlar görmez. Romancı, baktığı yerde canlı insanlar görür. Acı çeken, gülen, özleyen insanlar. Hasan Sağlam, son yüzyıllık tarihin farklı dönemlerine mercek tutarken, insanların kişisel hikâyelerine, umutlarına ve umutsuzluklarına odaklanıyor." Burhan Sönmez Romanlar toplumsal dokularıyla olduğu kadar, karakterleriyle de hafızalarda iz bırakırlar. Hasan Sağlam, Yasak Mıntıkanın Çocukları ile sağır ve dilsiz bir karakterin dünyasını ana eksene yerleştirerek yaşamın içinde geziyor; acılarla kavrulmuş bir coğrafyadan, tertele sonrasında sürgüne gidenlerin oralarda nelerle karşılaştıklarını, nasıl görüldüklerini ve topraklarına nasıl döndüklerini anlatıyordu. Devam niteliğinde olan Toprağına Tutunanlar’da ise gerçeği ince bir dille harmanlayarak, masumiyet ve kötülüğün iç içe olduğunu sözcükleri özgür bırakarak sorguluyor ve buradan yakın zamana geliyor. Zaten romanları farklı ve özel kılan...
Seyitmençe ve Xece beş çocukları ile yedi kişilik bir aileydiler. İkinci çocukları Sultan ahrazdı. Hiçbir harfe dokunmadı, kimseye kem söz söylemedi, tanrı dahil kimseyle konuşmadı. Sürgün yollarında devam eden on beş yıllık zamandan sonra telef olmuş bir halde topraklarına döndüler. Sadece üç kişi kalmışlardı.