Kamuoyu onu ilk kez 1966’da tanıdı. Çorumlu elli dört belediye işçisi, yalınayak yürüyerek Çorum’dan İstanbul’a gelmiş, sonra da 31 Ağustos 1966 Çarşamba günü, Türk-İş yöneticilerini kınamak amacıyla Taksim Meydanı’nda eylem yapmıştı. On dokuz yaşında, TİP Üsküdar İlçe Sekreteri olarak katıldığı eylemde gözaltına alınmıştı Deniz. İdam edildiği 6 Mayıs 1972 Cumartesi gününe kadar, sayısız kez gözaltına alınıp tutuklanacaktı. O, yirmi beş yıllık yaşamını; kaçak olduğu anlar da dahil, adaletsizliğe, sömürüye karşı mücadele etmekle geçirdi. Yaptığı eylemlerle ve darağacında ölümsüzleşen ismiyle, konuk olmadığı ev kalmamıştı. Herkes onu çok sevdi. Aileler doğan çocuklarına onun ismini verdi. Deniz, bir bakıyorsunuz üniversite reformu için işgal başlatıyor, bir bakıyorsunuz politik iktidarı Atatürk’e şikâyet etmek amacıyla Samsun-Ankara yürüyüşünde; bir bakıyorsunuz bir panelde sosyalizmin sorunlarını tartışıyor, bir bakıyorsunuz...
Feyizoğlu, ayrıntı avcısı bir insan. Gerçeği çok yönlü, derinlemesine açığa çıkarma işine, dikkati çekmeyen ayrıntılardan başlıyor. Kuşku duymak, ısrarla deşmek, bıkıp usanmadan sormak, karşı tarafı bıktırırcasına ve de kaçırırcasına sigaya çekmek. Konu, ‘68–71 kuşağının sistem tarafından yok edilen liderlerinin yaşamı olunca Feyizoğlu’nun bu illet sorguculuğu işe yarıyor, daha bir anlam kazanıyor. Sınıf mücadelesinin enkaz altında kalan pırlantalarını açığa çıkarma işidir bu. Kolay değil. Feyizoğlu’nun dili durudur. Zorlanmadan, pürüzlere takılmadan okuyoruz. Okurken, “Bu dokuda bir şey eksik galiba,” diye sormaktan da kendimizi alamıyoruz. Tanrı’nın insanlığa estetik incelik, şaşırtıcılık, büyü, şiirsel öz-kısa söz denilen nesneleri dağıtırken, Feyizoğlu’na haksızlık ettiğini, O’nu okuyup bitirdiğimizde anlar gibi oluyoruz. Büyük insanlık için ölen insanların tek yönlü yüceltilmesi, dinlerden, kahramanlık efsanelerinden bize kalan bir mirastır. Bu mirastan...
Türkiye sol hareketinin tarihindeki yoğunluk ile bu tarih üzerine yapılmış araştırmalar değerlendirildiğinde bir paralellik olmadığını görürüz. Solun siyasi tarihinin yaklaşık yüz yıllık bir geçmişi olmasına rağmen bu konuda yayınlanmış eserler çok sınırlıdır. Bunun çok çeşitli nedenleri vardır. En önemli neden, yasaklı bir tarih olmasıdır. Solun siyasi geçmişini merak edenler konuyu ilk önce anti-komünist yayınlardan öğrenmeye çalıştılar. Ancak 1961’den sonra bu konuda daha ciddi araştırmalar yayınlanmaya başlanmıştır. Artık konu giderek kendi içinde gençlik, sendikalar, enternasyonal ilişkiler gibi belli alanlarda ayrıntılı çalışmaları gerektiren bir boyuta gelmiştir. Fakat, “tarihi yazmak, tarihi yapmaktan daha zordur” derler. Belli zorlukları aşarak bir okuyucunun eline ulaşan böyle bir kitabın nasıl hazırlandığının-yazıldığının okuyucu tarafından bilinmesinde yarar var. Okuyucu bu ön bilgilerle, okuduğu kitabı daha iyi anlayabilir, daha iyi...