“Hayvanlar nasıl düşünür ve hisseder? Onlara sevgi, bağlılık, acı ve hatta onur gibi kavramlar atfetmek yanlış mıdır? Köpekler ölümün farkında mıdır? Onursuzluk kavramımız, ölü köpeklere nasıl davrandığımıza kadar genişletilebilir mi? Kimi hayvanları çok önemserken neden bazılarına hiç kulak asmayız? Yiyecek için hayvan kesmenin ahlaki yanı var mıdır? Hayvanlara bilinç durumları atfetmek onlara karşı davranışlarımızı nasıl etkiler? Bu tür şeyler hakkındaki kavrayışımızı nasıl anlayabiliriz ve hayvanlarla ilişkilerimiz kendi insanlığımız hakkında bize ne söyler?” Bu ve benzeri soruları J. M. Coetzee’den Hannah Arendt’e, Ludwig Wittgenstein’dan René Descartes’a kadar birçok yazar ve filozofla tartışan Gaita, bu sorulara verilebilecek yanıtların temeli olan, hepimizin bildiği ama sık anımsamadığımız bir gerçeği vurguluyor: “Cinselliğimiz, talihsizliğe karşı korunmasızlığımız, ahlakımız gibi insanlık halini tanımlayan olgulara dair anlayışımız baştan sona...