Şiir ve devrim ilişkisi imgesel bir ilişkidir. Sanat ve edebiyatın bu coşkun evladını aynı zamanda devrimin ruhu olarak görmek gerekir. Öyle olmasa devrimci liderlerin neredeyse tamamının şiirle olan muhabbetlerini anlamakta zorlanırız. Şiir ve devrimin yürüyüşü, direnişin en anlamlı yürüyüşü ve en anlamlı dizesidir. Marx, Engels, Stalin, Mao, Ho Şi Minh, Che Guevera, Agostinho Neto, Amilcar Cabral, Partıce Emery Lumumba, Leopold Sedar Senghor, Rogue Dalton, Eduardo Sancho Castaneda, Ernesto Cardenal, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya, Cihan Alptekin, Hüseyin Cevahir, Hikmet Kıvılcımlı, Behice Boran’ın yolları şiirle buluşmuş ve dizeler onların yürüdükleri yolların kenarında büyüyen, güzel kokan, rengarenk açan çiçekler olarak onlara eşlik etmiştir. Yaşamları politik mücadeleyle, ideolojik kavgalarla geçen bu insanların, Gramsci’nin deyimiyle “poetik aura”ları sanat ve devrimci duruşlarını ifade eden metafor olmuştur.
Dereköy kitabını iki açıdan düşünmek mümkün. Hem bir vefa kitabı olması, hem de Dersim inanç ve kültürüne dair ipuçları veren bir pazılın parçalarından biri olması… Bir köyden, bir köyün hikayesinden Dersim kültürüne dair ipuçları veriliyor burada. Her şeyden bir parça bulmak mümkün. Dün nasıldık, bugünlere nasıl gelindi? Bazı izler neden okunmuyor artık? Yaptığımız, bu izlerin peşinden gitmek. Değerlerimizi bir bir kaybedince elimizi çabuk tutmamız gerektiğini anlamıştık. Çünkü bellek denen şey zamanın o geniş hallerinde eriyip gidiyor ve geriye saatin sınırlı anı kalıyordu. Geçmişimizi en küçük yerleşim birimindeki yaşamdan başlayıp kayıt altına almamız gerektiğinin altını çizmekle kalmayıp, bütüne doğru bir anlam taşıyoruz Dereköy’ün hikayesiyle.
Dersim bir yaradır. Dünü de bugünü de. Kuşkusuz bu yaranın en çok kanadığı dönem 1938'dir. İnsanlığın vahşet tarihinde yer alan büyük bir kırılma olarak okunmalıdır bu tarih. Kültür sanat da bu kırılmayı farklı bakış açısıyla değerlendirmiştir. İdeolojik, statükocu bir bakış açısı ve insani bir bakış açısı ile yapılan çalışmalar vardır ortada. Kültür Sanat içinde Dersim, oralı bir şairin izlenimleri ve incelemelerini içeriyor.
Kedinin Şairi, yalın bir dille şiir örgüsünü oluşturan Özgün E. Bulut’un bugünü eksen alarak yarına doğru uzanan şiirlerinden oluşan bir toplam. Kibir dilinden uzak, sözün büyüsüne, sözün gücüne değer veren şiirlerden oluşan Kedinin Şairi, hayata bakış açısı ve tutunduğu yer itibariyle de insanı kucaklar, ona sımsıkı sarılır. kedim yüzüme bakar durmaksızın o hep çok başına ben hep tek başıma onun ülkesi ev benim ülkem yangın o bir pati ile dünyaları getirir ben çok okşayışla bir şiir bile söyleyemem onun dağı bıyıkları benim dağım yaralarım
“Herkes için bir vicdan takın askıya Filmin sonuna yetiştirin bütün çığlıkları, kederleri, düşleri Sonra yola düşüp, iyi yolculuklar görün..” Özgün E.Bulut’un şiirleri güçlü bir kalemden çıktığını haykırarak düşüyor kitabın sayfalarına. İlerledikçe kendinizden ve hayattan çok şey bulacağınız dizeler bittiğinde üzüleceksiniz, yeni bir şiir ve şairin ayak seslerini duyuyor olacaksınız…
Özgün E. Bulut içselleştirdiği, içine taşıdığı dertleri sokağa taşıyor. Hayatın içinden koparılmış sesleri hayata katıyor. Derin bir şiire çalışıyor aynı zamanda. Yıkılan sokakların, yağmalanan kentlerin, kayıpların, daha çok annelerin çığlığını dert ediniyor. Şiirlerinde hep vicdan diyen bir şair Özgün E. Bulut. Kuşların Kanadına Sarıldım hayatı özümsemiş bir şairin, toplumcu şiirde ısrar eden bir direnişçinin dünyaya vicdanı taşımasından başka bir şey değildir. Kayıtsızlığın ruhuna bir isyandır ve güzel günlerin cesaretle, sesle daha da güzelleşeceğine inanan bir şairin serzenişleridir buradaki şiirler. ben ne zaman annemi özlediysem, kuşların kanadına sarıldım sesini gizleyen sabırdan bir saç örüğüydü annem araba mezarlığına dönmüş ruhunuza isyandı siz şimdi bu vebalden nasıl kurtulacaksınız kaybettiğiniz o canların ağıtları ardınızdayken gecenin koynuna süt taşırdı annem, kucağında yamalı kotumla uyuyan bütün...