“Açık, net, ilham verici, pratik ve hem yeni başlayan hem de deneyimli okur için kesinlikle müthiş kullanışlı. İnsan davranışının dinamikleri ve psikanaliz ile ilgilenen herkes için büyüleyici.” —Dr. Theodore Isaac Rubin, Lisa ve David kitabının yazarı Son Dersler, Karen Horney’in hayatının son yılında psikanalitik teknik üzerine sınıfında verdiği dersleri sunuyor. Freud’dan sonra en özgün psikanalistlerden birisi olarak bilinen Karen Horney, aynı zamanda kurucularından olduğu Amerikan Psikanaliz Enstitüsü sayesinde verdiği derslerle psikanalistlerin eğitimlerinde derin etki bırakan iyi bir öğretmendi. Bu çalışma, İç Çatışmalarımız, Zamanımızın Nevrotik Kişiliği ve Nevroz ve İnsan Gelişimi gibi klasik Horney metinlerini bilenler için temel bir okumadır. Yazarla yeni tanışanlar kitabı okurken, onun düşüncelerine dair harika ipuçları bulacaklardır.
Furuğ, hiç kuşku yok ki büyük bir cesaret, irade, çalışkanlık, coşku ve yılmaz bir araştırıcı ruhla sadece şiirle içli dışlı olmamış, o aynı zamanda öyküler yazmış, tiyatro oyunculuğunun yanı sıra sinema dünyasında da teknik eleman, oyuncu, yönetmen ve senarist olarak emek vermiş ve ciddi eserler yaratmıştır Furuğ’un öykülerinde terk edilmiş bir kadının sesi var. Aşk var. Cesur bir kadının aşkı sahiplenişi var. Belki şiirleri kadar başarılı öyküler değildir bunlar. Daha çok geçinebilmek için yazılmış öyküler ve ayakta durmak için direnen bir kadının duruşunu, dokunuşunu görürüz. Yer yer şiirsel bir akışla da karşılaşmak mümkün. Furuğ’un bu kitapta yer alan öyküleri, bir kadının cesur sözcükleri olarak anlaşılmalıdır. “Sabahtan beri burada, cam kenarında oturuyorum. Dışarıda kar yağıyor ve ben kışın buz gibi soğuğunu...
“Sümerler, gerçek anlamda ancak 20. yüzyılda keşfedildiler. Onlarla ilgili bilgilerimizi biçimlendiren kanıtların çoğu, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arasında yapılan kazılarda gün yüzüne çıktı. Bunlarla ilgili olarak yapılan yayınlar artık kütüphaneleri doldurmaktadır. Bu arada yüzlerce bilim adamı, Sümerlerin nereden geldikleri ve erken tarihlerinin seyri hakkında bilgi vermeden önce, onların yaşamları, dinleri ve kültürleriyle ilgili pek çok şeyi açıklayan binlerce çivi yazısını çözmek için uğraştılar ve halen uğraşmaktadırlar.” Helmut Uhlig, “Tarihin Başlangıcındaki Bir Halk: Sümerler” adlı bu kitabında, elde edilen maddi verilerden hareketle, bir büyük uygarlığın kuruluşunu, gelişimini ve günümüze devrettiği kültürel-sanatsal mirasını inceleyerek, bizi keyifli ve öğretici bir tarih yolculuğuna çıkarıyor.
“Psikoterapi ve teoloji, bilim ve inanç çok uzun süre birbirleriyle boşuna mücadele ettiler veya birbirlerini yok saydılar; insanın –duruma göre– selameti ya da şifası için faydalı olmaya çalışan bu dallar arasında artık içten bir söyleşi yapma cesaretini göstermenin zamanı geldi. Bu amaçla 1984 yılının Ağustos ayında, Viyana’da tarafsız ve samimi bir diyaloğumuz oldu; bu diyalog ikimize de yeni ve geniş ufuklar açtı. Okur, en azından bizim için çok verimli olan bir görüş alışverişinin dışa vurumunu bulacaktır bu kitapta. ” Viktor Frankl – Pinchas Lapide Viktor E. Frankl, ardında çok geniş kapsamlı bir külliyat bıraktı. “Tanrı Arayışı ve Anlam Sorunu” adlı kitap, basılmış diğer kitapların arasında yer almıyor çünkü 2004 Mayıs’ında orijinal el yazması ve eserle ilgili ses kayıtları Frankl’ın özel...
“Tanrı başlangıçta kadındı” Bu, Helmut Uhlig’in erken insanlık tarihindeki dişilin rolü üzerinde provokatif savıdır. Yazar bu savın üzerine yazdığı kitabıyla “Ulu Ana” olarak sayılan, tapınılan kadının yaşamın anlamlı merkezinde gizemli bir şekilde uzaklaştırıldığı insanlık tarihinin en heyecanlı dönemlerine götürüyor. Yaklaşık 5000 yıl önce başlayan bu devrim, insanların gelişimini nasıl etkiledi? Ve cinsiyet eşitliği için uğraşan bugünün toplumunda ne gibi sonuçlar doğurdu? “Dişilin dünya Dini” için yenileştirilmesi insanlığın geleceğini güvence altına alabilir mi? Helmut Uhlig, çok ilginç çizimlerin de yer aldığı eserinde en erken tarihlerdeki kadınsı olanı okura özetliyor. Neandertal adamın, mağara yaşamının, Megalitik Dönem’in ve Kuzey’in kanıtlarının zincirini, taş ve tapınak yapıların izlerini Bretonya’dan Dordogne’a, Malta tapınaklarına, Çin ve Hindistan’a kadar sürüyor.
TÜRK DİL KURUMU TANIMLARI: KİRLİ : Aybaşı durumunda bulunan kadın. MÜSAİT : Flört etmeye hazır kadın. ESNAF : Kötü yola sapmış kadın. KADIN : Ev yönetimi becerisi olan hizmetçi kişi. Şimdi ben, Türk dil kurumunun yasal sitesine göre; ev yönetimi becerisi olan hizmetçi, kötü yola sapmış esnaf ve flört etmeye hazır bir müsait olarak, regl olmuş kirliyim... Tek becerim ev yönetimi ama ben evde bile değilim.
Erkek arkadaşıyla sorunlu biçimde ayrılan ve işini kaybeden Cassie geçimini sağlamak için geçici bir işe girer. Başlangıçta ona çok sıkıcı gelen işi şirket ortaklarından Forest ve karısına ait özel yazışmaları tesadüfen okumasıyla farklı bir boyut kazanır. Cassie onlarla arasında bir bağ olduğuna inanmaya başlar, hatta Forest’ı takıntı haline getirir ve onu takip edecek kadar ileri gider. Cassie bu işin sonunda paçayı kurtarabilecek mi, Forest onu bulacak ve yine işinden kovulacak mı? Yoksa yeni bir aşk mı doğacak?
"Paul Lafargue, burjuvazinin iktidar olmasıyla birlikte, insanlığın kendini kaptırdığı 'ilerleme' çılgınlığıyla dalgasını geçiyor. Kitabı, yer yer bir kara mizah başyapıtı olarak da okumak mümkün." Nokta "Lafargue, denemelerinde kapitalist düzeni kıyasıya eleştiriyor, insanların tembellik hakkını savunuyor." Cumhuriyet "Yaşamlarının tamamını çalışarak geçiren insanların, bu çalışmalarının ne kadarı kendileri için? Çok azı olduğuna göre, 'Yaşasın Tembellik!'" Tempo
Şüphesiz şiddet yeni bir kavram değildir. Temeli egemenlik ve sahiplenme olduğu için, tüm “büyük medeniyetler”de rastlanılır. Şiddetin seviyesi bize kendi anlamımızı yaratmayı yitirmekle tehdit eder; böylece içimizdeki boşluk ya genel bir kayıtsızlığın ve depresyonun kaynağı olur ya da daha fazla şiddete dönüşme tehlikesiyle bizlere gözdağı verir. İnsanların gerçek sorunları binlerce yıl önceki gibi aynı olsa da, boyutları geçen her on yılda daha da vahimleşiyor. Bunlar; yoksulluk, açlık, kölelik, tiranlık, savaşlar, dinî hoşgörüsüzlük, uyuşturucu ve açgözlülüktür. Kötülüklerin kökü tam olarak burada yatar. Bu sefaletler olmadan Hitler, Stalin, Mussolini, Taliban, IŞİD, İslami Cihat, kitleleri etraflarında toplayamazlardı. Terör ve şiddet, ancak insanların mutlak ihtiyaçları tanınırsa, sefalet, yoksulluk ve tüm halk gruplarının aşağılanması önlenirse durdurulabilir. Ancak bu sayede canlı, gerçek ve demokratik olan yaşamı...
20. yüzyıl felsefe tarihini Şeytanın Orospusu adlı kitabıyla romanlaştırarak yankı uyandıran Catherine Clément, bu kitabında da dinler tarihinin romanını yazıyor. Okur bu kitapta, inanç ve bilinçle hayata tutunma mücadelesi veren on dört yaşındaki bir çocuğun ve sıra dışı bir kişiliğe sahip olan halası Marthe’ın dokuz ay süren yolculuklarına eşlik edecek. Paris’ten yola çıkan hala ve yeğenin ilk durakları Kutsal Kent Kudüs oluyor. Daha sonra Mısır piramitlerinden Roma’nın görkemli katedrallerine ve İstanbul’un göz kamaştıran camilerinden Mevlevilerin sema ayinlerinde geziyorlar. Benares, Tokyo, Moskova, Jakarta, New York ve Prag’a kadar uzanıyorlar. Onlarla birlikte okur da Avrupa’nın muhteşem kiliselerinden Asya’nın büyüleyici tapınaklarına, Amerika’nın Baptist kiliselerinden Afrika’nın kökleri derinlerde olan yerel dinlerinin ritüellerinde ve tamtam eşliğindeki mistik törenlerinin gizeminde dolaşıyor. Yahudilik, Hıristiyanlık, İslam, Eski Mısır...
Viktor E. Frankl'ın merkezi tezlerini kaydettiği Tıbbi Ruhsal Bakım, yazarın ana eserlerinden biridir ve deyim yerindeyse psikoterapinin mitolojisini sökmeye ve tıbbın yeniden insanlaştırılmasına adanmış bir çağrı niteliğindedir. En son 1982'de hafifçe revize edilen eserin önsözünde Frankl şöyle yazmıştı: "Ama dediğim gibi, kitap sadece her zaman değil, aynı zamanda tekrar güncel olmalıdır. Bu, en azından 'İşsizlik Nevrozu' gibi bir bölüm için geçerli olabilir ve 'Toplama Kampının Psikolojisi' bölümünün bir daha güncel hale gelmesinden kurtulursak sevinmeliyiz." Viktor E. Frankl'ın 100. doğum günü olan 26 Mart 2004 tarihinde bu yeni baskı yayınlandı ve ilk kez "Kişi üzerine on Tez" ile desteklendi.
Romancı, geçmişe tarihçiler gibi bakmaz; geçmişin içinde yalnızca tarihler, sayılar ve adlar görmez. Romancı, baktığı yerde canlı insanlar görür. Acı çeken, gülen, özleyen insanlar. Hasan Sağlam, son yüzyıllık tarihin farklı dönemlerine mercek tutarken, insanların kişisel hikâyelerine, umutlarına ve umutsuzluklarına odaklanıyor." Burhan Sönmez Romanlar toplumsal dokularıyla olduğu kadar, karakterleriyle de hafızalarda iz bırakırlar. Hasan Sağlam, Yasak Mıntıkanın Çocukları ile sağır ve dilsiz bir karakterin dünyasını ana eksene yerleştirerek yaşamın içinde geziyor; acılarla kavrulmuş bir coğrafyadan, tertele sonrasında sürgüne gidenlerin oralarda nelerle karşılaştıklarını, nasıl görüldüklerini ve topraklarına nasıl döndüklerini anlatıyordu. Devam niteliğinde olan Toprağına Tutunanlar’da ise gerçeği ince bir dille harmanlayarak, masumiyet ve kötülüğün iç içe olduğunu sözcükleri özgür bırakarak sorguluyor ve buradan yakın zamana geliyor. Zaten romanları farklı ve özel kılan...
“bana gelirseniz şayet hiçistanın ardındayım! hiçistanın ardında bir yer var hiçistanın ardında havanın damarları toprağın en uzak yığınında açan çiçeklerden haber getiren habercilerle doludur. kumlar üzerinde, şakayık miracı tepelerine yol alan zarif atlıların toynaklarının izi var. hiçistanın ardında istek şemsiyesi açıktır susamışlık meltemi bir yaprağın dibine koşsun diye yağmurun çanları çalınır insan burada yalnızdır ve bu yalnızlıkta bir karaağacın gölgesi sonsuza dek akmakta. bana gelirseniz şayet yavaş ve yeğni gelin yalnızlığımın ince çinisi çatlamasın...”
F U R U Ğ "Furuğ’un şiirini, günümüz Farsça şiirinin ve Nima’nın basit bir devamı olarak görmek kanımca eksik olduğu kadar hatalıdır ve büyük ölçüde Furuğ’u tanıyamamanın ötesinde ona yapılan büyük bir haksızlıktır. Haksızlıktır; çünkü o, oturduğu pencereden görülenleri, nasıl görmemiz gerektiğini bize anlatmak için çok acılar çekmiştir. Onun acısı tüm İran kadının asırlar boyu çektiği acıların tümüdür..." Haşim Hüsrevşahi İranlı şair Furuğ Ferruhzad'ın şiirlerinden yapılan birçok seçki içerisinde en sevileni “Yaralarım Aşktandır” oldu. Özenli çevirisinin yanı sıra seçilen şiirler de şairi en yalın şekliyle okura ulaştırıyor. sen ışıklarınla gelirdin sokağımıza sen ışıklarınla gelirdin çocuklar gidince ve akasya başakları uyuyunca ve ben aynada yalnız kalınca sen ışıklarınla gelirdin... … sen yanaklarını yaslardın memelerimin acısına ve ben söylemeye başka bir şey...
"Furuğ’un şiirini, günümüz Farsça şiirinin ve Nima’nın basit bir devamı olarak görmek kanımca eksik olduğu kadar hatalıdır ve büyük ölçüde Furuğ’u tanıyamamanın ötesinde ona yapılan büyük bir haksızlıktır. Haksızlıktır; çünkü o, oturduğu pencereden görülenleri, nasıl görmemiz gerektiğini bize anlatmak için çok acılar çekmiştir. Onun acısı tüm İran kadının asırlar boyu çektiği acıların tümüdür..." Haşim Hüsrevşahi İranlı şair Furuğ Ferruhzad'ın şiirlerinden yapılan birçok seçki içerisinde en sevileni “Yaralarım Aşktandır” oldu. Özenli çevirisinin yanı sıra seçilen şiirler de şairi en yalın şekliyle okura ulaştırıyor. sen ışıklarınla gelirdin sokağımıza sen ışıklarınla gelirdin çocuklar gidince ve akasya başakları uyuyunca ve ben aynada yalnız kalınca sen ışıklarınla gelirdin... … sen yanaklarını yaslardın memelerimin acısına ve ben söylemeye başka bir şey bulamadığımda sen yanaklarını yaslardın memelerimin...
Seyitmençe ve Xece beş çocukları ile yedi kişilik bir aileydiler. İkinci çocukları Sultan ahrazdı. Hiçbir harfe dokunmadı, kimseye kem söz söylemedi, tanrı dahil kimseyle konuşmadı. Sürgün yollarında devam eden on beş yıllık zamandan sonra telef olmuş bir halde topraklarına döndüler. Sadece üç kişi kalmışlardı.
“Ben sadece iki dalda uzman olan bir doktor değil, dört toplama kampında sağ€ kalmayı› başaran biriyim de. Bu nedenle de tüm zorlamaların üstesinden gelirken, en kötü ve en zor koşullarla karşı karşıya kalınsa bile, direnç göstermeyi, insanın özgürlüğünü, ‘Ruhun Meydan Okuması’ dediğim şeyin gücünü kullanmayı› bilirim.” Viktor E. Frankl Viktor Frankl, “Ruhun Meydan Okuması” ile ilk bakışta çeşitli metinlerinde tekrarladığı, Nietzsche’den alıntıları çağrıştıran, benzer bir konsept sunmuştur: “Yaşamak için bir nedenin varsa, her şeye katlanılır.” Nietzsche’de “katlanmak” pasif bir şekilde geçerli olurken, Frankl bunu aktif “Ruhun Meydan Okuma Gücü”ne dönüştürür: “Yaşamak için bir nedeni olan, hemen her şeye bir şekilde katlanır.” “Dirençli olma” ve “ruhun meydan okuma gücü” birbiriyle nasıl ilişkilendirilir? Bu kitapta, iki kavram arasındaki farklılık ve benzerlikleri dile...
“Yaşamdan ne bekliyorsunuz?” sorusuna felsefi bir bakış açısıyla yaklaşan bu kitap sayesinde mutluluğa, huzura, üretkenliğe ulaşmanın, bireysel hedefimize doğru ilerlerken karşımıza çıkabilecek sıkıntılarla başa çıkmanın yollarını öğreniyoruz. Tiberius’un sunduğu stratejiler hayatı kesinlikle kolaylaştıracak türden.
“Günümüzde boşanmalar ve ilişkilerdeki istikrarsızlık sıkıntılı bir hal alsa da, kadın-erkek ilişkisi bağlamında tamamen yeni bir bilinçlenmenin sınırında olduğumuza inanıyorum. Daha büyük bir psikolojik bilinçle ve cinsel kimlik savunmalarından kurtulmakla, ilişkilerimiz gelişme ve karşılıklı özgürleştirme sürecine girebilir. İlişkilerde insanların yaşı ilerledikçe, olgunlaşma, daha fazla oyunbazlık, kendini ifade etme ve samimi yakınlıkla sonuçlanan türden bir öz farkındalık kazanacaklardır. Bu kitap, bir üçlemedeki son kitaptır. Bu üçlemenin ilki olan Erkek Olmanın Tehlikeleri’nde geleneksel erkekliğin ruhsal payandaları ve öz-yıkıcılığı incelenmiştir. Bunu izleyen Yeni Nesil Erkek’te yeni gelişmekte olan erkek bilinci ve bunun gelişen kadın bilinciyle ilişkisi ele alınmıştır. Yeni Kadın-Erkek İlişkileri ise yani bu kitap; öfke, engellenme ve yakınlık korkusu yaratan geleneksel ilişkilerin temellerini incelemektedir. Kitapta daha sonra geçmişten uzaklaşan geçiş yolu ve...
“Bu kitabı yazma amacım, erkek ve erkeğin kadınla arasında geçenlerin geleneksel olarak nasıl yürüdüğünü; kadın bilincinin değiştiği günümüzde ne durumda olduklarını ve erkeğin bir gün kendini sorgulamaya, yeniden şekillendirmeye ve kendi davranış rolünü ve öz farkındalığını genişletmeye başladıkça neye dönüşebileceğini incelemek.” –Herb Goldberg Kadın-erkek ilişkilerinde erkeklerin dünyasının en önemli sesi olan ve dünyada çok satanlar arasında uzun süre yer alan “Erkek Olmanın Tehlikeleri” adlı kitabın yazarı Dr. Herb Goldberg, bu zorlu bağların iç işleyişini bu kitapta araştırıyor ve erkeklerin kendilerini acı veren klişelerden nasıl kurtarabileceklerine dair net bir vizyon sunuyor.
Esther Vilar 1971 yılındaki ilk basımında büyük tartışmalara yol açan bu kitabında, her zaman gündemde olan klasik kadın - erkek ilişkisine ilginç bir bakış açısı getirmiştir. Kitaptaki çok provokatif, çok sert saptamalar ciddi eleştirilere ve yazarın kadın düşmanlığı ile suçlanmasına yol açmıştır. Hatta görüşlerinden ötürü ölüm tehditleri bile almıştır. Kuşkusuz yazarın amacı kadın düşmanlığı değildir. Vilar’ın amacı belki bir değişim umudu yakalanabilir düşüncesiyle kadın ve erkeğin toplumdaki rollerine dürüstçe bakabilmelerine neden olmaktır.