Galata Kulesi'nin dibi abluka. şarap içmek de yasak! ben bu martı halimle kule duvarına yaslansam tomarlar kabarır… ablukacılar sırıtır… turnikeye bir tekme atsam binlercesi öbeklenir. bir martıyı öldürme saatidir… Kız Kulesi, Galata Kulesi ve Deniz ağlamadan hepiniz martı olsanız gemilere dolsanız… Akla Uygun Aşk, şiirle yola çıkar, doğaya karışır, insanın taşı yontmasından güç alır, her yeni uğrakta bir başkaldıraya ve ihtilal bilgisine varır. Bu bilgi, aklın doğa içinde, yeniden emeğe ve aşka ermesinin yoludur. Üçünün birliği tümlüktür ve yeniden özgürlüktür. Bu yolda yürüyenler, aşkın birbirini kavrayış kapsayıp ve yeniden yaratma varoluşu olduğunu fark edeceklerdir, tutku ve coşku bu yürüyüşün, kendisi için ayaklanışıdır, şiire can verir, insanı yaşatır...
Aslında, Alevilerin Başkalarıyla Ve Kendileriyle Hiçbir Zaman Sorunu Olmadı… "...Kerbela bize insan olmanın, kendi gibi insan olmanın, inandığı gibi insan olmanın, inandığı gibi yaşamaya kavilli insan olmanın, Rea Haq inancına ikrar vermiş insan olmanın, nefes alıp verdikçe ödenmesi, göğüslenmesi, yaşanması gereken bedeli oldu hep…" Bu kitap, içerisinden geçtiğimiz sürecin gelişmeleriyle birlikte temel sorunlarından biri olan Alevi meselesini anlamak ve yüzleşmek ihtiyacı duyanlar için bir başucu kitabı olacak önemde…
“Ne derinleşip daral, ne genişleyip sığ kal!” Amacını belirle sonrası kolay, çünkü insan gitmek istediği yeri bilirse fırsatları da fark eder. Gideceği yeri bilmeyen için neyi seçtiğinin ya da seçmediğinin önemi yoktur. Ne için çabaladığını bilmen ise tutunacak en sağlam dalın. O zaman göreceksin yalnız olmadığını. Hayalini amaç edinmeden önce lütfen hatırla, hayallerini, imkânlarınla sınırlı tutma. Gerçekte sor kendine amacını, en çok ne istediğini, en büyük hayalinin ne olduğunu. Bunu bilip amacını belirledikten sonra göreceksin ki imkânların değişecek, dönüşecek, seni hayal ettiğinamacına doğru götürecek. İnan, çalış. Aklını, bilimi ve iyi ruhunu önemse. Nereden mi biliyorum? Kendimden biliyorum değerli dostum...
Logoterapinin kurucusu ve psikiyatri alanındaki en önemli otoritelerden biri olan Viktor E. Frankl, Nazi soykırımından kurtulan ender kişilerden biridir. Okuru kendisiyle birlikte anlamın anlamı üzerine düşünmeye çağıran Frankl’a göre, insani varoluşun ayırt edici özelliği mutluluk veya haz peşinde koşmak değil, bir anlama sahip olup onu gerçekleştirmeye çalışmaktır. Ve de varoluşsal boşluk çağı dediği günümüzde, anlamla birlikte haz ve mutluluk da sonuç olarak, hiç peşinde koşulmadan gelecektir. Kitabın ilk bölümü Frankl’ın kurucusu olduğu ve sonraları ‘logoterapi’ diye adlandırılan psikoterapi yönteminin teorik temellerine ayrılmış. Ancak bu teorik bölümde bile Frankl’ın her zaman yaşamın içinden konuşan, şefkatli sesi duyuluyor. İnsani varoluşun trajik üçlüsü dediği; acı, ölüm ve suçluluk duygusuyla yüzleşmeye çağırıyor bizi Frankl. Kitabın ikinci bölümü logoterapi uygulamalarından söz ediyor. Burada Frankl kendi...
“İçinde başkalarına yer ayırmayan kişi, onların halinden anlayamaz ve halden anlamayan biri için de herkes birer yabancıdır.” Chuang Tzu Teknolojinin hızla gelişme gösterdiği günümüzde, büyük şehirlerde yaşamanın getirdiği karmaşa ve yaşanılan güç koşullar hepimizi birbirimize karşı yabancılaşmaya itiyor. Gün geçtikçe daha çok sayıda insan, karşılıklı ilişkilerde yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunun farkına varıyor. Oysa çoğumuz için toplumsal ilişkiler hayatın çok önemli bir parçasıdır. Peki öyleyse, neden sağlıklı ve mutlu ilişkiler geliştiremiyor, geliştirmek için yeterince çaba göstermiyoruz? Arnold Toynbee’nin de dediği gibi: “Entelektüel, bilimsel ve teknolojik alanda inanılmaz gelişmeler kaydederken, insanlar arası ilişkiler bazında 5000 yıl önceki düzeyde yerimizde sayıyoruz.” Erik Blumenthal, “İçsel Özgürlüğe Giden Yol”, “Kendine İnanmak” ve “Eşinizle Huzuru Yakalamak” adlı kitaplarının yanı sıra bu kitabında da binlerce kişiyle...
Şiir ve devrim ilişkisi imgesel bir ilişkidir. Sanat ve edebiyatın bu coşkun evladını aynı zamanda devrimin ruhu olarak görmek gerekir. Öyle olmasa devrimci liderlerin neredeyse tamamının şiirle olan muhabbetlerini anlamakta zorlanırız. Şiir ve devrimin yürüyüşü, direnişin en anlamlı yürüyüşü ve en anlamlı dizesidir. Marx, Engels, Stalin, Mao, Ho Şi Minh, Che Guevera, Agostinho Neto, Amilcar Cabral, Partıce Emery Lumumba, Leopold Sedar Senghor, Rogue Dalton, Eduardo Sancho Castaneda, Ernesto Cardenal, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya, Cihan Alptekin, Hüseyin Cevahir, Hikmet Kıvılcımlı, Behice Boran’ın yolları şiirle buluşmuş ve dizeler onların yürüdükleri yolların kenarında büyüyen, güzel kokan, rengarenk açan çiçekler olarak onlara eşlik etmiştir. Yaşamları politik mücadeleyle, ideolojik kavgalarla geçen bu insanların, Gramsci’nin deyimiyle “poetik aura”ları sanat ve devrimci duruşlarını ifade eden metafor olmuştur.
Babil kaynakları, “Anşanlı Kyros, Medli bir vasal, Medlerin askeri birliklerini dağıttı,” diye aktarıyor bizlere... Zaferi kazanan Kyros, Med Kralı Astyages’i tutsak almayı ve onun başkenti Ekbatana’yı ele geçirerek hazineyi yağmalamayı ve ganimeti Anşan’a götürmeyi başardı. Böylelikle Kyros ve ardılları Ortadoğu’nun en büyük imparatorluğunu meydana getirdiler ve Makedonya’dan Hint topraklarına kadar uzanan, asırlarca sürecek Pers egemenliğini başlattılar. Bu kitapta sunulan “Antik Pers Ülkesi” genel tablosu, kapsamlı “Pers Ülkesi” kavramını temel almaktadır. Ancak onu bugünkü İran devlet topraklarıyla sınırlamamakta, antik dönemdeki İranlı halkların Akhamenid, Part ve Sâsânî imparatorluklarının yaşadığı bölgeleri de kapsamaktadır. Bazıları bugün Afganistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan devlet sınırlarında kalmaktadır. Yazar, bölgede hüküm süren imparatorlukları kronolojik olarak bölümler halinde okurla buluştururken her bölümün başına önemli belgelerin kısa bir özetini...
“Âşık olmak nedir?” “İki kişiye dayalı kolektif bir hareketin başlangıç evresidir.” Francesco Alberoni, böyle bir soru-cevapla aşka ve âşık olmaya ayna tutuyor ve âşık olmanın büyük hazzını sosyolojik açıdan irdeliyor. Kolektif hareketleri inceleyen Durkheim’ın görüşlerinin âşık olmak eylemine de uygulanabilir olduğunun altını çizerken bir yandan da Max Weber’in “Ekonomi ve Toplum” adlı eserinde yer alan hayranlık, yaratıcılık ve sadakat konusundaki saptamalarını adeta aşkla bağdaştırıyor. Yazar bu kitapta, aşkı bilimsel düzlemde ele alırken, gerek edebî, gerek düşünsel, gerekse mistik alanda çok değerli yazar ve unutulmaz kahramanlara da yer veriyor. Mevlânâ’dan Dante’ye, Abelard ve Heloise’den Romeo Juliet’e uzanan aşka dair olağanüstü eserlerden dizeler de örnekleyerek görüşlerini sağlamlaştırıyor.
Günümüzde erkeklerin, aşk ve ilişki konusunda geleneksel, yüzeysel ve yanlış yönlendiren inançlar ve önerilerle kadınlara nasıl davranılması gerektiği hakkındaki alışıldık nutukların ötesinde bilgi ve yorumlara ihtiyaçları var. İlişkilerini mantık yoluyla anlamaya çalışan erkekler yenilecektir ve kafaları karışacaktır. İlişkinin yönünü ve ilişkideki duyguları belirleyen şey, erkeğin yaptıkları değil yöntemleri ve bunun sonucunda hissettiği tecrübelerdir. Kadının bir erkekle yaşadığı tecrübe ve duygular, genellikle erkeğin niyeti ya da sahip olduğunu sandığı etkiyle fazla ilgili değildir. Bu kitap kadınlarla ilişkilerinde hâlâ nasıl doğru tepki vereceğini bilmediği için kafası karışan tüm erkekler için bir rehber niteliğinde ve onlar için yazıldı. Hem kadın hem erkeklerin ilişki süreçlerini anlatırken, bu sürecin nasıl yorumlanması, anlaşılması ve karşılık verilmesinin de ipuçlarını veriyor. Bu süreçlerin ilişki prizmalarını, kör noktalarını, kendini...
Küçük Asya’da Batı Kültürünün Kökenleri Helmut Uhlig’in bu yapıtını bütün aydınların okumaları gerek… Bugün kimi üniversitelerimizde, kimi öğretim görevlileri bile her şeyi Eski Çağ Helen kültürüne bağlıyorlar. Elbette onların yetiştirdiği öğrenciler de böyle… Helmut Uhlig’in elinizdeki yapıtı bizim için çok önemli doğruları içeriyor. Yeryüzünde toprağın ilk sürüldüğü, ilk yerleşmenin gerçekleştiği Anadolu, elbette Avrupa’nın Anası’dır. –Cengiz Bektaş Avrupa, düşündüğümüzden çok daha eski. Batı kültürünün ve medeniyetinin kökleri Antik Çağ dünyasında ya da İncil’de değil, on binyıl önce insanlığın ilk gösterilebilir şehirlerinin ortaya çıktığı eski Anadolu’da yatmaktadır. Bu bölgenin kültürel başarıları o kadar güçlüdür ki, MÖ 8. binyıldan başlayarak, Avrupa erken tarihi üzerinde çağların dönümüne kadar kalıcı bir etkiye sahiptir, hatta bu etki günümüze dek sürmektedir. Helmut Uhlig bu kitabında heyecan verici...
İran Edebiyatı’nın en önemli isimlerinden biri olan Ahmet Şamlu’nun önde gelen eserlerinden biri: “Bana Aydınlıktan Söz Et”. “Şamlu’nun şiiri bir rivayet şiiridir. Tarihine tanıklık şiiridir. Onun şiiri, ezilmiş, susturulmuş halkın uslanmaz haykıarışıdır. O her zaman özgürlüğün, emeğin ve insan onurunun şiirini söylemiş ve estetik kaygılar onun kendine biçtiği, belki de halkının ona biçtiği bu görevden alıkoymamıştır.” Haşim Hüsrevşahi “benim omuzlarımda bir güvercin var senin ağzından su içer benim omuzlarımda bir güvercin var boğazımı tazeler benim omuzlarımda bir güvercin var ağırbaşlı ve iyi bana aydınlıktan söz eder ve insandan -tüm tanrıların tanrıçası olan ben insanla yıldız dolu sonsuzlukta yürüyorum” Ahmed Şamlu
19. yüzyılda geçen "Bel Ami", Guy De Maupassant’ın romanından beyazperdeye de uyarlandı. "George Duroy" isimli karakter üzerine kurulu olan roman, bu genç gazetecinin Paris’te çok etkili ve güzel bir kadınla kurduğu ilişki ve acımasızlığı sayesinde şöhret basamaklarını birer birer çıkarak kentin en güçlü adamı haline gelmesinin öyküsünü işliyor. Roman Duroy’un bir arkadaşının eşiyle ilişki kurması ve kadının aksanını düzeltmesine yardımcı olmasıyla başlıyor. Sosyetenin gözbebeği olan bu güçlü kadın daha sonra hayatını Duroy ile birleştiriyor. Gazeteci ve sosyeteden bir kadının yanı sıra başka bir sosyete mensubu kadınla ilişki kurmasıyla gelişen olaylar okuyucuyu farklı bir sona götürüyor..
Beyel’in Yas Tutanları, Saedi’nin en önemli eserlerindendir. Toplu öykü formatında yazılan tek bir köyün karanlık serüvenidir anlatılan. Burada yer alan öyküler, İran edebiyatında ve öykücülüğünde büyülü realizmin ilk örneklerinden sayılmaktadır. Bu eserin dördüncü öyküsü temel alınarak yazılan senaryodan, 1969 yılında sinemaya uyarlanan İnek filmi, Dariyuş Mehrcui’nin usta yönetmenliği ve Ezzetollah Entezami’nin unutulmaz oyunuyla Cannes, Berlin, Moskova, Londra, Los Angeles film festivallerinde gösterime girmiş, önemli eleştiriler almış ve 1971 yılından 32. Venedik Film Festivali’nde ise gümüş levha ödülünü kazanmayı başarmıştır. “Ramazan kalkıp oturdu, gözyaşlarını yuttu. Güneş yeni ışımış verev vuruyordu ve onların ayakları altında siyah kayalarla kocaman bir uçurum ağız açmıştı. Ramazan, ‘Bak baba! Duyuyor musun? İşte orada!’ dedi. Muhtar çan sesini duydu. Şoför, ‘Neyi diyorsun?’ diye sordu. Ramazan, ‘Sen duymuyor...
Tüm şiirler, sinemalar, sarı örgülü kedi yelekleri çocuklukla ilgili değil mi zaten? Bukowski’ye berbat bir çocukluk yaşattığın için teşekkürler bayım hayal kırıklıklarıyla dolu çocuklar olmasa daraltıcı bir yaşamda bulurdum kendimi çekilebilitesi yüksek ve daraltıcı yaşamlar dilerim sizlere.
“Deryaları seninle kesiyor yüzüm, Boğulmuş bir mülteci çocuğunadır harflerim Aklım hiç aksatmadan dokunuyor yaralarıma Ateşe dalar gibi Damar damar keserek, Silindir gibi üstünden ezip geçerek.”
Claire Fontaine ve Sloane Wilson, bu psikolojik gerilim kitabında, yasanın karşıt taraflarındaki iki kadın… Yolları kesiştiğinde farklı taraflarda olmalarına rağmen gelecekte işlenecek bir suçu durdurmak için yıllarca süren bir karanlığın kalbine giriyorlar. Claire, daha önce durduramadığı suçu şimdi durdurması gerektiğini hissediyor ve her türlü tehdide rağmen asla pes etmiyor. Sloane ise bir şeyi kesin olarak biliyor: Bazen bir suçu önlemenin tek yolu suç işlemektir… “Güzel, güzel yazılmış… Ürpertici başlangıçtan sonuna kadar rahatsız edici.” James Patterson – New York Times’ın en çok satan yazarı “Bağımlılık yaratan, sürükleyici, elden bırakılamayacak kadar ilginç.” Lisa Unger – New York Times’ın çok satan yazarı “Her fırsatta beklenmedik dönüşlerle karanlık ve heyecan verici bir gerilim romanı. Hikâyenin merkezindeki iki kadını sevdim.” Camilla Läckberg – İsveçli suç-gerilim...
Özellikle okul öncesi dönem ve ilkokul 1. Sınıflar için yazılan bu kitap, çocukların okulla tanışma ve okula alışma yolculuğunda onlara rehberlik edecek. Hikayede bazen kendilerini bazen de arkadaşlarını gören çocuklar, kitap bittiğinde kendilerini yaratıcı etkinlikler yaparken bulacaklar… Hem ebeveynlerin hem de öğretmenlerin elinden düşmek istemeyeceği, çocukların tekrar tekrar okumasını talep edecekleri zamansız bir resimli çocuk kitabıdır.
İranlı yazar Freidoune Sahebjam romanının ana eksenine onbirinci yüzyılın önemli karakterlerinden Hasan Sabah, Nizamülmülk ve Ömer Hayyam’ı alıyor. Kurgu ve gerçeğin iç içe geçtiği, duygunun ve hırsın bir insanın yüreğinde hangi kapıları açacağına dair bir yol hikayesidir anlatılan. Şiirsel bir gezinti ile tarihin derinliklerinden geçerek kimilerince kahraman, kimilerince cani olarak adlandırılan Hasan Sabah’ın tartışmalı yaşamıdır önümüzde duran. Verilen sözlerin değeri ile kesişen yollar, fırtına yaratmaya yetmiştir. İşte bu fırtınanın sonucunda sözler unutulmuş ve mücadele başlamıştır. Mücadelenin merkezi Alamut Kalesi’dir. Tarikatın öğretileri ve müritleri burada yetişmiştir. Burada haşhaş ile tanışan müritlerin Hasan Sabah’ın telkinleriyle siyasi cinayetler işledikleri rivayeti günümüze kadar gelmiştir.. Freidoune Sahebjam sadece gizemli bir kahramandan söz etmiyor romanında. Özel bir kahraman da yaratmıyor. Her şey romanın diğer kahramanı olan...
“Şu kesin ki, şiddet yeni bir olgu değil. Şiddet, tahakküm ve mülkiyet temelinde var olduğu için tüm “büyük uygarlıkların” besleyip büyüttükleri şeyin bir parçası. İnsani değerlerin küçümsenmesinin yanı sıra dişil olanın ve çocuklarımızın çocukluğunun küçümsenmesi de buna eşlik ediyor.” “Şiddetin bu ölçüsüzlüğü kendi anlamımızı yitirme tehlikesini de ortaya çıkartıyor. Böylelikle içimizdeki boşluk ya genel bir duygusuzluk ve depresyonun kaynağı haline geliyor ya da daha fazla şiddet üretmenin. Çünkü bu iç boşluk pek çok kişi için, içinden ancak hayali bir büyüklükle özdeşleşerek çıkabileceklerini umdukları bir anlamsızlık durumu yaratıyor. Hiçliğe ve ölüme adanmış bir radikalizme karşı ancak bu zihinsellikten uzak gelişimin derinlerdeki köklerini ortaya çıkartabilirsek direnebiliriz.” “Terör ve şiddeti engellemek, ancak insanın gerçek ihtiyaçlarının kabulüyle; gerçek yoksulluğa, gerçek sefalete, bazı halkların aşağılanmasına...
“Dünya standartlarında üç düşünürün yazdığı bu kitap, demokrasiyi kendisinden kurtarmak için ne yapılması gerektiğine dair taze ve iyi gerekçelendirilmiş bir teşhis sunmaktadır. Tarihsel ayrıntı, kavramsal argüman, ahlaki bakış açısı ve siyasal duyarlılık açısından bu kitabın sunduğuna uzaktan benzer bir şey sunabilecek başka hiçbir kitap yoktur.” ―Lars Tønder, Kopenhag Üniversitesi “Yirmi birinci yüzyılda demokrasi, totalitarizmin dışarıdan saldırısına uğramaktan ziyade içeriden yozlaşmaktadır. Sonuç olarak onu sadece korumakla kalmamalı, yeniden oluşturmalıyız. Bu kitap önümüzde duran görevi tanımlıyor. Siyaset felsefesi ve sosyal teorinin üç önemli isminin yazdığı bu eser, halk egemenliği ve eşitlik vaadinin popülist hükümetler ve neoliberal rejimler tarafından önemsizleştirildiği bir zamanda demokrasinin yeniden inşasına kavramsal olarak güçlü bir katkı sağlıyor.” ―Pierre Rosanvallon, Good Government: Democracy beyond Elections kitabının yazarı.
Kamuoyu onu ilk kez 1966’da tanıdı. Çorumlu elli dört belediye işçisi, yalınayak yürüyerek Çorum’dan İstanbul’a gelmiş, sonra da 31 Ağustos 1966 Çarşamba günü, Türk-İş yöneticilerini kınamak amacıyla Taksim Meydanı’nda eylem yapmıştı. On dokuz yaşında, TİP Üsküdar İlçe Sekreteri olarak katıldığı eylemde gözaltına alınmıştı Deniz. İdam edildiği 6 Mayıs 1972 Cumartesi gününe kadar, sayısız kez gözaltına alınıp tutuklanacaktı. O, yirmi beş yıllık yaşamını; kaçak olduğu anlar da dahil, adaletsizliğe, sömürüye karşı mücadele etmekle geçirdi. Yaptığı eylemlerle ve darağacında ölümsüzleşen ismiyle, konuk olmadığı ev kalmamıştı. Herkes onu çok sevdi. Aileler doğan çocuklarına onun ismini verdi. Deniz, bir bakıyorsunuz üniversite reformu için işgal başlatıyor, bir bakıyorsunuz politik iktidarı Atatürk’e şikâyet etmek amacıyla Samsun-Ankara yürüyüşünde; bir bakıyorsunuz bir panelde sosyalizmin sorunlarını tartışıyor, bir bakıyorsunuz...
Bir çok ünlü sanatçı tarafından seslendirilen Mehmet Özcan şiirlerinden bazıları şunlardır: Denizlerin Dalgasıyım, Sivas’ın Yollarında, Dağların Eteği Kardır, Arguvanlım, Mercan Dağları, Derdi Güzel, Hak Can İçinde, Güneşin Çocukları, Vurdun Vurdun gibi dilden dile, gönülden gönülle dolaşan önemli bestelere imza atmıştır. Bestelerini; Ferhat Tunç, Yusuf Hayaloğlu, İbrahim Tatlıses, Selda Bağcan, Emre Saltık, Sabahat Akkiraz, Erdal Erzincan, Seher Dilovan, Alişan, Ceylan, Yılmaz Çelik, Arzu Şahin, Abidin Biter, Gülcihan Koç, Serpil Sarı, Erensoy Akkaya, Songül Karlı, Türkü̈, Metin Karataş, Seyfi Doğanay gibi önemli isimler okumuştur. Mehmet Özcan, sanatsal çalışmalarına İstanbul’da devam etmektedir...
Dersim bir yaradır. Dünü de bugünü de. Kuşkusuz bu yaranın en çok kanadığı dönem 1938'dir. İnsanlığın vahşet tarihinde yer alan büyük bir kırılma olarak okunmalıdır bu tarih. Kültür sanat da bu kırılmayı farklı bakış açısıyla değerlendirmiştir. İdeolojik, statükocu bir bakış açısı ve insani bir bakış açısı ile yapılan çalışmalar vardır ortada. Kültür Sanat içinde Dersim, oralı bir şairin izlenimleri ve incelemelerini içeriyor.
Gulam Hüseyin SÂEDİ (1935-1985) İran’ın modern dramatik edebiyatının temelini atan yazarlardan birisidir. Bugüne kadar birkaç romanıyla toplu öyküleri Türkiye’de yayınlanmış olsa da, tiyatro eserleri tanınmamıştır. Sâedi’nin “Beyel’in Yas Tutanları” adlı eseri yayınevimiz tarafından yayınlanmıştır. Elinizdeki kitapta, Gulam Hüseyin Saedi’nin kısa fakat siyasi oyunlarından ikisini Türkiye tiyatrosuna sunmaktayız. Bu evrensel yazarın diğer oyunlarının da Türkçe’ye çevrilip sahnelenmesini diliyoruz. HAŞİM HÜSREVŞAHİ
Din ve Mitoloji, isminden de anlaşılacağı üzere din ve mitoloji hakkında çalışmalardan oluşan bir kitaptır. Din herkesin bildiği ve çoğu insanın öyle ya da böyle çekim alanındadır. Fakat Mitoloji öyle değildir. Ayrı bir çalışma alanı ve ilgiye mazhardır. Çoğu kişi için dinlerin dışında bir olgudur. Mitolojik bilgilere ulaşmak için özel bir merak duygusunun olması gerekir. Din ve Mitoloji, böyle merakı olanlara yardımcı olacaktır. Bugüne kadar inanç sistemimize girmiş bilgilerin çoğunun doğru olmadığını ve propaganda amaçlı kullanıldığını görmekteyiz. Bu hata kutsal kitapların değil, yazılanı öyle anlayıp, bunu toplumlara dayatanlarındır. Adem topraktan yaratılmadığı halde, herkesin topraktan yaratıldığını zannetmesi gibi. Kuran’da açıkça belirtildiği halde; “İsa’nın yaradılış meseli, Adem’in yaradılış meseli gibidir.” Mitoloji de Kuran ile aynı fikirdedir. İnsan topraktan yaratılmamıştır. Din ve Mitoloji,...
“Tef çalarak çağırır, tef çalarak göndeririz. O tef kadınların ellerindedir şimdi! Kadınlar toplumun karanlıklarını aydınlatan dolunaylar olarak, ellerinde tuttukları kanlı dolunay tefini çalarak uyandırıyor hepimizi. Kadın parmaklarının her darbesi yüreğinin vuruşlarını serpiyor gerilen dolunay tefine! Bu kanlı tef hepimizindir. Bu kanlı tef hepimizin gökyüzünden akar. Bu kızıl tef hepimizin yaşamındadır. Ve yaşam şimdilerde kan seli gibi akıp gidiyor, senin dışında ve benim dışımda ve biz onun içindeyken.” Bu seçkinin bir araya getirilişinin gayesi şiiri yazan İran kadının dizelerinden örneklemedir. Aynı zamanda kadınların duruşunun bir ifadesidir. Dişil sesin yaratıcı çığlığıdır. Bu şiirlerin “dili” farklı da olsa İran kadınının sesi olması dolayısıyla önemlidir. Ancak bu seçki sadece İranlı kadın şairlerin sesi olarak okunmamalıdır. Yeryüzünde her cephede en ön safta yer alan kadınların...
Başkaları sadece izlerken, onlar liderlik yaptılar. Ayağa kalktılar ve kimsenin tek söz söyleyemediği zamanlarda konuştular. Bilim, sanat, edebiyat ve müzikte kalıpları kırdılar. Devlet yönetimi ve politika gibi erkek egemen alanlarda söz sahibi oldular. Her biri değişim için kendi yöntemleriyle savaştı. Geçmişten günümüze sanatçıları, politikacıları, aktivistleri, muhabirleri, imparatoriçeleri ve devlet başkanlarını kapsayan “Dünya Tarihinde İz Bırakan 21 Kadın” kitabında yer alan, dünyamızın şekillenmesinde derin etkisi olan bu olağanüstü kadınların hayatlarını, mücadelelerini ve başarılarını okurken hayranlık ve gıpta duymamak neredeyse imkânsız. Jenni Murray kadınların başarılarını kutlama amacını başardı. Ancak bu kitap başlı başına bir başarı. Kendisini feminist olarak tanımlayan (ve farkında olmayan) herkesin okuması gereken bir kitap. Resurgence & Ecologist Büyüleyici ... Murray’in seçimi hoş bir şekilde çeşitli. Ancak koleksiyonun gücü, yazarın...
Iraklı Kürt devrimci Muzafari Subhdam, yirmi bir yıl bir çölün ortasında hapis yattıktan sonra özgürlüğüne kavuşur ama aradan geçen yıllarla beraber Subhdam’ın hayatı ve kimliği adeta elinden alınmıştır. Buna rağmen Subhdam hayata tutunmaktan vazgeçmez ve yaşama cesaretini yeniden kazanmak için kayıp oğlu Saryasi’yi bulmaya çalışır. Yeniden özgürlüğüne kavuşan Subhdam kayıp oğlu Saryasi’nin izini sürerken kendisini ülkesinin kaderini de gözler önüne seren bir hikâyelerle sırlar yumağının içinde bulur: Üç Saryasi’yi birbirine bağlayan bir sır. Bachtyar’nin şiirsel bir dille kaleme aldığı Dünyanın Son Narı kimlik, yuva ve aile arayışında olan bir adamın yolculuğunun dokunaklı hikâyesi.
Felsefi sorgulama tüm insan bilgisinin köküdür. Felsefe, yeni kavramlar geliştirerek, eski hakikatleri yeniden yorumlayarak ve temel soruları yeniden kavramsallaştırarak, iki bin yıldan daha uzun bir süredir ilerlemiş ve insan gelişiminde itici güç olmuştur. Kısacası, biz felsefenin şekillendirdiği bir dünya üzerinde yaşarız. Scott Soames, felsefenin dünyayı şekillendiren etkilerini anlattığı bu özlü tarihte felsefe alanındaki ilerlemeler olmaksızın çağdaş dünyanın olanaklı olmayacağını basitçe ortaya koymuştur. Soames felsefenin fildişi kule düşüncesi olarak yanlış bir şekilde kavramsallaştırılmasını çürüterek, onun hukuk, mantık, psikoloji, ekonomi, görelilik ve mantıklı karar verme teorisi gibi çeşitli alanlarda yaptığı önemli katkıların izini sürmüştür. Kitap antik Yunan felsefesinin devlerinden başlayarak ortaçağ ve erken çağdaş dönemden günümüze kadar büyük düşünürlerin tarihini aktarır. Kitapta felsefenin kendimizi anlamamızın yanı sıra dilimizi, bilimi, matematiği, dini, kültürü,...
Birikir kaderler Büyür yaranın kovuğunda güller Yırtılır bir bir takvimler Vaktinden erken ölür, Bütün düşsüz kelebekler.